umityildirim.com

Yeni optogenetik teknolojisi: OptoTrk


Temel bilimler enstitüsü (BSI), Profesör Heo önderliğinde bir grup araştırmacının optogenetik alanı içerisinde ışıkla hücre yüzeylerindeki özel algılayıcıları kontrol etmemizi  sağlayan yeni bir teknoloji keşfettiklerini duyurdu. Bu yeni teknolojinin adını “OptoTrk” koyan araştırmacılar bu teknik ile sinir hücrelerinin farklılaşmasını yönlendirmeyi başardılar.

“OptoTrk” teknolojisinin en önemli özelliği başka hiç bir şeye ihtiyaç duymadan sadece ışık ile nöronal fonksiyonları aktif edilebilmesidir. Mavi ışık dalgası ile aktif edilen algılacılar ile hem sinir hücrelerinin büyümesi hemde farklılaşması hücre içi sinyallerin  düzenlenmesi ile sağlanıldı.

Bu teknoloji geliştirilmeden önce araştırmacılar yaygın olarak doğal moleküler veya agonistleri kullanarak özel olarak algılayıcı aktivitelerini kontrol ediyorlardı. Fakat, zaman-yer  kombinasyonu bu klasik yöntemler ile sağlanamadığı gibi kullanılan moleküllerin algılayıcılara bağlanmasıda zaman alıyordu. Bu hücreler arası dinamik ağın iyi anlaşılması açısından sınırlamalar oluşturuyordu. Araştırmacılar bu sınırlamalar ile baş edebilmek için optogenetiği kullanarak yeni bir teknoloji geliştirmeyi başardılar. Günümüzde optogenetik teknikler biyolojik bilimlerdeki bir çok araştırmacının dikkatini çekmektedir.  Bu yöntem bitki ve mikroorganizmalarda ışığa karşı duyarlı olan proteinlerin, insan veya hayvan hücrelerinde üretilmesi ile hücreleri yalnızca bir ışık dalgası ile kontrol edebilme imkanını sağlıyor.

Araştırmaların başında bulunan Profesör Heo, geliştirilen “OptoTrk” teknolojileri kullanarak bir çok fare modeli üzerinde çalışmalar yapıldığını ve bunun sinirbilimlerine önemli katkılar sağlayacağını belirtiyor. Bu sayede mevcut sınırlı tekniklerin cevap olamadığı kompleks sinir ağlarının ve fonksiyonlarının aydınlatılabilineceği belirtiliyor.

Referanslar:

1. Sciencedaily

2. Ki-Young Chang, Doyeon Woo, Hyunjin Jung, et al. Light-inducible receptor tyrosine kinases that regulate neurotrophin signalling. Nature Communications, 2014; 5 DOI: 10.1038/ncomms5057


Kategoriler



+ Yorum bulunmuyor

Yorum ekle